Türkiye bir kez daha masada kaybetti. Batılı devlet başkanları ve NATO Genel Sekreterinin aşırı laubali tavırları ve dalga geçen bakışları, ortada sahipsiz dolaşan Zelenski huzurunda Erdoğan İsveç’in NATO üyeliğine yani Rusya’nın kuşatılmasındaki bir halkaya daha “he” dedirtildi ve zirvenin üzerinden sadece 1 gün geçtikten sonra arkasından dil çıkaranlara baka kaldı. NATO zirvesi kapanışından bir gün sonra İsveç Yüksek Mahkemesi Türkiye’nin iadesini istediği iki teröriste sahip çıktı. Sınır dışı edilmelerini engelleyen bir karar açıkladı. Resmen Türkiye’yle dalga geçti!
Türkiye, NATO Vilnius zirvesinde son yıllarda sürdürdüğü denge politikasına son verdiğini dosta düşmana ilan etti. Rusya ile Batı arasındaki denge politikasını bırakmış U dönüş yapmıştı. PKK ve NATO destekçisi Batı dünyasının arkasında yer aldığını açıklamış oldu.
Ya da Cem Gürdeniz amiralin dediği gibi “TÜRKİYE’NİN MALİ KRİZİ ÖNLEMEK için JEOPOLİTİK SERVETİNİ KULLANMA YOLUNU SEÇTİ”.
Montrö’nün 87. Yıldönümünde durum bu!
Karadeniz’in, boğazların ve bu anlaşmanın rolü Avrasya güçleri için had safhada önemli.
Batı, Rusya’yı kuşatarak savaş oyununda ilerliyor. Rusya savunma refleksiyle gerek Asya’da gerekse Ortadoğu’da safları sıklaştırmaya çalışıyor. Sıcak çatışmaların yayılma eğilimi gösterdiği böylesi bir süreçte denge politikalarını bırakıp Rusya’ya karşı konumlanmak Türkiyeyi her türlü tehdide açık hale getirmek demek!
Rusya’nın tek nefes borusu olan Karadeniz ve Boğazları, NATO yani Amerika lehine kullanmaya izin verdiğimiz anda sıcak savaş ortamının içinde bir cephe ülke olarak yer alacağız.
Malum Amerika çok uzun zamandır “Montrö Boğazlar Sözleşmesi”ni hedefte tutuyor.
Hatırlarsınız 2006’da Amerikan senatosuna verilen yasa taslağında şu sözler vardı: “İstanbul ve Çanakkale Boğazları’nı ilgilendiren Montrö Antlaşması’nın ömrü dolmuştur, bu anlaşmanın günün koşullarına uygun olarak yeniden düzenlenmesi gerekir.”
İşte bu kadar da cüretkârlar!
Amerika’nın o zamanki Türkiye Büyükelçisi Ross Wilson Montrö Anlaşması’nı Türkiye’de gündeme oturtan isimdi. 3 Mart 2006’da gazetecilere; “Montrö Antlaşması oldukça açık. Ve biz Karadeniz’in uluslararası sularda bulunmasından kaynaklanan haklarımızdan yararlanmak istiyoruz. Yani gerektiğinde gemilerimiz buraya girebilir” demişti.
ABD’nin Montrö Antlaşması’nı ortadan kaldırmak için yaptığı atağın sebebi; her tonaj, tür ve sayıdaki Amerikan gemisinin Karadeniz’e denetimsiz girmesini istemesiydi. Washington Askeri gemilerini, denizaltılarını Rusya’ya karşı Karadeniz’de konuşlandırmak istiyordu.
İşte bu nedenle; Türkiye, Batı ile Avrasya arasındaki eşsiz konumu itibariyle Atatürk’ün denge ve tarafsızlık politikasına sıkı sıkı bağlı kalmak zorundadır.
İşte bu nedenle; Türkiye’nin İstanbul ve Çanakkale Boğazları’nda egemenlik haklarını düzenleyen sözleşme Türkiye ve diğer kıyıdaş ülkeler özellikle hedefteki Rusya açısından hayati önemdedir.
Malum Sevr Antlaşması’nda Boğazların yönetimi İngiltere, Fransa, İtalya ve Japonya’dan oluşan bir komisyona bırakılmıştı.
Türkiye Kurtuluş Savaşı’nı kazanınca Çanakkale ve İstanbul Boğazları’nın kontrolü Milletler Cemiyeti’ne bağlı Boğazlar Komisyonu’na devredilmişti. Yıl 1923.
Tam 13 yıl sonra uzun uğraşlar sonunda 20 Temmuz 1936’da Türkiye egemenlik haklarını elde etti ve Montrö Boğazlar Sözleşmesi imzalandı.
Karadeniz’e kıyıdaş olmayan devletlerin askeri gemileri belli şartlarda boğazlardan geçebilecek.
Askeri gemilerin toplam tonajı 15 bin tonu aşamayacaktı.
İlke olarak, yabancı ülke denizaltıları Türk Boğazlarına giremeyecekti. Denizaltı demişken şunu hatırlatalım… Cem Gürdeniz amiral aktarmıştı: Amerika yıllarca Montrö’yü delmek için her türlü hile ve oyunu sahnelemeye çalışmıştı. 1960’larda madem bizim denizaltılar Karadeniz’e çıkamıyor, Türk denizciler bizim adımıza denizaltılarımızı kullansınlar teklifini öne sürmüştü.
O yıllarda Türk donanmasında öncelik bu nedenle denizaltılara verilmiş ve Deniz Kuvvetleri personelinin eğitimi o nedenle Amerika’da yapılmıştı.
Ama oralarda eğitilen daha doğrusu devşirilmeye çalışılan Türk Deniz Subayları Amerikan beklentilerini karşılamamışlar ve o nedenle balyoz kumpas davalarıyla kariyerleri SONLANDIRILMIŞ ve yıllarca TUTSAK edilmişlerdir.
Bu aleni savaşın farkına varılmazsa Sevr’in, Lozan’ın, Montrö’nün anlamı bilinmez ve Türk gençliğine açıklanmazsa birbirinden acı durumlarla karşılaşmaya aday olduğumuz kesindir.
Özellikle anne ve babalar olabilecek en basit anlatımla ülkemizin can suyu anlaşmaları evlatlarımıza anlatın!
Banu AVAR, 20 Temmuz 2023