Okura İlk Söz
Küresel efendilerin “Yeni Dünya Düzeni” için ağızlarından düşürmedikleri bir söz var: “Demokrasi”!
Nedir sözettikleri “demokrasi”? Görülen o ki, “Yeni Dünya Düzeni”nde bomba yağdırmaktır, hedef ülkelere! İşgal etmektir. Ya da efendilerine en faydalı köleyi seçtirmektir halka!
Irak, Afganistan, Libya bombalanırken “Demokrasi Geliyor!” çığlıkları attılar. Emperyalizmin demokrasi anlayışı budur: Bir ülke yönetimi eğer emperyal çıkarlara biat etmiyorsa, bombalanacaktır. Efendilerine itaatkar yönetimler işbaşına gelene kadar sivil ve askeri darbelerle canları çıkarılacaktır!
“Uluslararası camia” dedikleri çakallar kulübü, her melaneti “demokrasi adına” yapacaktır!
Bunun için NATO anlaşmaları,BM yasaları, istihbarat merkezleri kullanılacaktır. 12 yıl CIA”de çalışmış olan emekli ajan Philip Agee, CIA çalışanlarının “demokrasi”den ne anladığını şöyle açıklamıştır:
“CIA için demokrasinin bir anlamı yoktur! Eğer bir ülkede seçilmiş bir hükümet varsa ve bizimle işbirliği yapıyorsa, ne ala! Eğer işbirliğini reddediyorsa, demokratikmiş, değilmiş umurumuzda değildir!”
Umurlarında olan ne midir? Amerika’nın ünlü ideoloğu Zbigniew Brzezinski özetliyor:
“Ulus devletlerin bağımsızlık tanımı artık değişiyor. Uluslararası tekeller ve bankalar küresel ekonomiyi yönetiyor!”
Küresel ekonomi, küresel siyaset olmadan yönetilebilir mi?!
İşte bunun adı “Piyasa Demokrasisi”!
“Piyasa Demokrasisi”nin sloganı, Özelleştirme ve Küreselleşmedir. Devletin küçülmesini içerir. Ve Brzezinski’nin dediği gibi çok uluslu şirketlerin, ulusal ekonomileri yok etmesini gerektirir. Eğer bunu kendi arzuları ve küresel efendilerle işbirliği yaparak gerçekleştirmezlerse, başlarına “Arap baharı” gelecektir!
Ya da her türlü işbirliğine ve verdikleri onca hizmete karşı, küresel efendilerin aralarındaki paylaşım savaşının kurbanı da olup def edileceklerdir:
2011-2012 yılları, Doğu Akdeniz’in, zengin Afrika ve Asya’nın küresel sermayenin tam kontrolüne geçme zamanıdır. Önümüzdeki yıllar kan yıllarıdır! Kuzey Afrika ve Ortadoğu’ya demokrasi gelecektir. Küresel çeteler, petrol , doğal gaz vanalarının başına çöreklenecektir. Petrol ve gaz zengini Arap liderlerin kasaları el değiştirecektir. Kuzey Afrika’da Pentagon beslemesi generaller ve “Ilımlı İslamcı” çeteler, giden diktatörlerin koltuğunu ele geçirecektir.
Tüm dünyadaki doğal gazın yüzde 30’una ihtiyaç duyan ve ithalatının büyük çoğunluğunu Afrika ve Ortadoğu’dan yapan Çin, batı operasyonu hedefine ulaşırsa avucunu yalayacaktır. Rusya, İran, Orta Asya ve Çin hedef tahtasındadır. Harekatın merkezinde ülkemiz bulunmaktadır! Türkiye Avrasya’nın kapısıdır.
Demokrasi kılıfına sarılı füzeler Kuzey Afrika ve Ortadoğu’yu döverken, kendi de “hedef” olan Türkiye, celladına yaver seçilmiştir. Türkiye Cumhuriyetinin Dışişleri Bakanı, “Karadeniz”den Sudan’a ulaşacak bir “demokrasi ekseni”nden sözetmektedir. Mazlum milletlerin kurtuluş mücadelesinde örnek aldığı Atatürk Türkiyesi, küresel çakalların çıkarlarının jandarması olarak boy göstermektedir. “Demokratik” bombalar Müslüman halkların üzerine düşerken Türkiye, emperyalizmin beslediği “muhaliflerin” koruması haline gelmiş, haçlı üslerini, füzelerini topraklarına davet etmiştir. “Model ülke” Türkiye, sadece bölgesinde değil, Afrika ve Asya’ya da vurucu güç olarak atanmıştır! Amerikan’ın “demokrasi” getirdiği ülkelerde, yeniden kuruluş için Türkiye memur edilecek, tarihi sempatisi bu yolda kullanılacaktır. Türk milleti terörle kavrulurken, dünyada terörle mücadele eşbaşkanlığına atanan yöneticilere sahip olmanın acısını yaşayacaktır.
Türkiye sadece Büyük Ortadoğu Eşbaşkanlığıyla değil, Eylül 2011’de, ABD stepnesinde “Küresel Anti-Terör Platformu”nun da eşbaşkanı olarak taltif edilmiştir! Türkiye bir kez daha emperyalizmin cephe ülkesi olacaktır! Tüm komşularını gözetleyecek, ABD radarlarına ev sahipliği yapacaktır. Bu radarlardan gelen bilgilerle komşuları vurulacaktır. Bu radarları koruyacak ABD askerlerine, özel ordulara Türkiye kucak açacaktır. Sularında, petrolünde, gazında, madenlerinde gözü olan İsrail’i Amerikan füzeleriyle koruyacaktır. Doğal müttefiki Rusya, Suriye ve İran’a karşı küresel sırtlanlarla saf tutacak, sonra onlarla çatıştırılacaktır. Ringde en son can vermesi düşünülen “model boksör” olacaktır. Bunun somut verileri ortadadır. Hatırlatalım:
Kasım 2010’da NATO Lizbon’da toplandı. Bir ay sonra petrol ve gaz coğrafyasında “Arap Baharı” başladı. Haziran 2011’de İspanya’da yapılan NATO toplantısının adı: “NATO ve Akdeniz: Değişime Doğru!” idi. Toplantı biter bitmez Akdeniz’de, Baltık denizinde, Karadeniz’de ABD-NATO tatbikatları ardı ardına yapıldı. 2011 sonbaharında Doğu Akdeniz’de savaş rüzgarları esmeye başlayacaktı. Asimetrik savaş dalgası enerji hatlarının tümünü hedefe aldı.
İsrail Yunanistan Güney Kıbrıs küresel şirketlerin taşeronu olarak Doğu Akdeniz’i parselleme yarışında. Bir Avrupa”ya bir Amerika”ya göz kırpıyorlar. Kıbrıs küresel çekişmenin merkezi. Trilyonlarca metreküp doğal gaz Suriye Kıbrıs Yunanistan Kuzey Afrika hattında yatıyor. “Demokrasi” kılıcı bu hatta sallanıyor! Bu hatta çıkacak kanlı bir savaş küresel çakalların ağzının suyunu akıtıyor!
Türkiye doğudan, batıdan, kuzeyden güneyden kuşatıldı. Tam ortasına füze kalkanı bahanesiyle kuşatma orduları sokulmasına az kaldı!
Bu kuşatmadan kurtulmanın tek yolu var. Emperyalizm yüzyıldır BÖL ve YUT stratejisi geliştiriyor. En kapsamlı denemesini Birinci Dünya savaşında tam da bu coğrafyada hayata geçirmişti. Hevesi kursağında kalmış, Rusya ve Anadolu ihtilalleriyle tüm hesapları alt üst olmuştu. Mustafa Kemal Paşa, 20. yüzyıl başında, batı projesine, “anti emperyalist cephe” projesiyle karşılık verecekti. İçerde milli mücadeleyi örgütlerken, aynı zamanda Arapların İngiliz ve Fransız emperyalizmine karşı mücadelesine destekleyecekti.
1919’da Halep’te Türklerle Arapları İngilizlere karşı birleşmeye çağıran bildiriler gazi Paşa’nın kaleminden çıkmıştı:
“Bir dindaşınız olarak aramıza sokulan ve bizi ayırmış olan fitneye, nifaka kulak vermemenizi rica ediyorum. Bütün anlaşmazluıkları ortadan kaldırmalıyız. Silahlarımızı memleketimizi bölmek isteyen düzenbazlara çevirmeliyiz.Bu çağrıyı dinlemezseniz pişman olacaksınız. Dinimizin imansız düşmanlarının vaadlerine kanmayınız!”
(Kahire’de bulunan İngiltere siyasi temsilcisi Miralay Meinertzhagen’in İngiltere Dışişleri bakanlığına raporundan. (Hangi Atatürk s. 342))
Araplarla birlikte Anti-Emperyalist kurtuluş savaşı örgütlemeyi tasarlamış, Arap ülkelerinin bağımsızlıklarını kazanmalarından sonra, Türkiye’nin onlarla bir federasyon, konfederasyon kuracak kadar yakınlaşabileceğini anlatmıştı. Atatürkçü dış politika buydu. Ve bu “proje” batının gözünü o kadar korkutmuştu ki, Türkiye’nin bir daha bu gibi işbirliklerine girmemesi için ellerinden geleni yapmışlardı.
Türkiye tüm bölge ülkeleriyle kavgalı olmalıydı. Sadece emperyalizmin uygun gördüğü ülkelerle “iş” yapmalıydı. Bu işi yaparken bölgesel müttefikleri Atlantik ötesinden ayarlandı. Bölge jandarmalığında İsrail’le, Barzani’yle yan yana olmalıydı. Hata yaparsa müttefikleri tarafından icabına bakılırdı. Ama 3. küresel paylaşım savaşının başladığı bu günlerde artık ittifaklarda muhataralı!
Son yıllarda batı, Türkiye’yi yönetenleri, BOP eşbaşkanlığına atarken, Atatürk’ün “Ortadoğu projesi”ni tersten okuyarak işe girişmişlerdi. Önce bölgede bir lider yaratıp “Ilımlı İslam” modelini sahneye sürmüşler, yeni Osmanlı modeli ile Türkiye’yi kabartıp, ABD’nin jandarmalığını kamufle etmişlerdi.
Bu kitapta, 2011’in ilk yarısında Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde kan gölüne çevrilen ve sırada bekleyen ülkelerde gerçekleştirilen “demokrasi” hareketlerinin kaydını bulacaksınız. Bu kitapta, “yumuşak güç” (soft power) marifetiyle, “halk hareketi” diye adlandırılan turuncu darbelerin perde arkasını okuyacaksınız. Bir yandan “İslam” adı altında “İslam düşmanı” bir projenin, bu operasyonda nasıl kullanıldığına, bir yandan yeni haçlı seferlerinin “Ilımlı İslam”la nasıl kucaklaştığına tanık olacaksınız. Tek dünya devletini hedefleyen Küresel çetenin medyayı nasıl kullandığını örnekleriyle bulacaksınız. Ve kibirin ve hırsın esiri liderlerin uluslar arası camiaya nasıl yem olduğunu, bu küresel çeteye hizmet süreleri bitince nasıl kafese konduklarını da okuyacaksınız.
Kifayetsiz ama muhteris liderler milletlerini sonu olmayan serüvenlere sürükleyebilirler. Bir süre milletin gözünü de boyayabilirler. Ama bu tarihin sonsuz akışında bir dakika kadar kısa bir süredir.
Çözüm bir yüzyıl önce yine bu coğrafyada gerçekleşmiştir. Tarihten ders almayı becerebilirse, kördüğüme dönmüş sorunlara kılıç atmak yine bu millete nasip olacaktır. Çözüm, komşu ülkelerle sırt sırta emperyalizme karşı direnmek ve bunun için en zeki yolu hep birlikte bulmaktan geçmektedir.
2011 yılının Mart ile Temmuz ayları arasında Kanal 99’da yayınlanan 8 belgeselin genişletilmiş metinlerini ilginize sunarken, katkılarından dolayı, Hadiye Yılmaz, ve Ömür Kurt’a teşekkür ederim.