9 Eylül günü Türk tarihinde en özel günlerden biridir. Büyük Taarruz başlamış, hedef konmuştu. Hedef Akdeniz’di. O da İzmir demekti. Bir avuç arpa tayınla savaşan bir millet yedi düvele meydan okumuştu.
Bugünkü cıvık siyaset ve belli bir kesimdeki yılışıklık düşünüldüğünde o dönemin asaleti daha açık ortaya çıkar.
9 Eylül 1922 Kurtuluş Savaşı’na son noktanın konulduğu gündür.
O günleri en güzel anlatan Attila İlhan’dır.
Şöyle anlatır:
“Fahrettin Paşa’nın süvari kolordusu 8 Eylül günü yani bugün Manisa’ya girer. Manisa kurtulmuştur. Uzun süreden beri savaşmaktadırlar ve henüz süvarilerin midesine sıcak yemek girmemiştir. Manisa’nın kazanılması üzerine, bir yemek yenilmesi emredilir. Seyyar mutfaklar kurulur. Yemek hazırlanmaya başlanır. Fakat bir müddet sonra, İzmir’den bir telgraf gelir. Telgrafta, ‘Yunanlılar çekiliyor, yerli Rumlar şehri yakacak, derhal yetişmeniz lazımdır’ denmektedir.
Derhal kazanlar dökülür, süvariler atlara atlayıp İzmir istikametinde ve Menemen istikametinde harekete geçerler. Aşağı yukarı sabah yaklaşırken Alsancak civarına gelirler. 9 Eylül sabahı, Yüzbaşı Şerafettin Bey komutasındaki birliklerden biri, şimdiki ismiyle hilal ve alsancak dediğimiz bölgeden bir taarruz geliştirir. Neticede, dörtnala ilerlerken hiç beklemedikleri bir şekilde, bir yıkıntının arkasında pusu kurmuş olan yerli Rumlar ani bir ateş açarlar. Ve içlerinden üçü orada şehit düşer. Fakat Yüzbaşı Şerafettin Bey’in atlıları 9 Eylül sabahı, şehre girerler. Saat 10.30’da, Konak’ta Hükümet Konağının balkonunda asılı olan Yunan bayrağını Yüzbaşı Şerafettin Bey bizzat indirir. Türk bayrağını çeker. Ve İzmir Türk olur. Çok geçmeden Sarıkışla ve Kadifekale’ye de bayrak çekilir. Böylece hedefe varılır. Varılır da beni düşündüren şudur: Neden bu kadar sene geçtiği halde, hiç birimiz bu üç şehidin kim olduğunu hiç araştırmadık. Onlar her şeyleriyle, istiklal savaşının “gerçek temsilcileridir.” Sonuna kadar getiriyorlar ve şehre girerken şehit düşüyorlar.
Şu kadere bakın. Ben bunu ilk defa, burada (İzmir’de) gazetecilik yaparken Karşıyaka’ya geçtiğim yolda bir abide görünce fark ettim. Sıradan küçük bir taş dikilmişti. Nedir diye merak ettim. Çünkü öyle şatafatlı bir şey değildi. Bir gün arabadan indim ve baktım. Üzerine yaldızla eski harflerle kısacak bir not düşülmüş. Ben cumhuriyet çocuğu olduğum için eski yazıyı bilmiyorum.
Onu aynen kopya ettim. Sonra götürdüm, o zaman sağ olan anneme gösterdim. Annem ona baktı ve iki kelime okudu: ‘Şeref’ ve ‘Namus’. Bu iki kelime, bütün bir istiklal savaşının özetidir. Biz tarihte 20’ye yakın devlet kurmuş bir kavimiz. Biz öyle kolay kolay Yunanlıya, İngiliz’e, Fransız’a esir olacak bir millet değiliz. Bunu her zaman isteyenler çıkacaktır. Ama görev verilmiştir. Görevi biliyorsunuz. Birinci vazifemiz, Türk istiklalini ve Türk cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Bu, bizim en büyük hazinemizdir. Ama bu hazineyi, istikbalde dahi elimizden almak isteyecek olan harici ve dâhili bedhahlarımız olacaktır. O bedhahlara karşı aynı mantıkla direnebilmeliyiz. O bedhahlar, Mustafa Kemal Paşa’nın Nutkun sonunda belirttiği bedhahlardır yani kötü niyetli olanlardır. Onlara karşı görev bellidir.”
Attila ağabey böyle anlatmıştı. Evet, bugün de içeride ve dışarıda aynı kötü niyetlilerle sarılmış durumdayız.
Bu bedhahlarla mücadele konusunda da hala çok zayıfız!
Göğüs göğse çarpışmak aslında en kolayı. Ama bilinmeyen, görünmeyen, sinsice beynimize ve kalbimize sızan düşmanlar var bugün! Kötüler okullardan, medyadan, akla gelen her yerden saldırıda.
Bugün ana babalar kendi evlatlarını kendi kültürlerinden uzaklaştıracak, kendilerine yabancılaştıracak eylemlere kendi elleriyle itiyorlar. Batı kültürünü kendi evlatlarına kendileri aşılayıp sonra sonucun yarattığı duruma kahroluyorlar.
O nedenle görev büyük! Mücadele çok yönlü olmak zorunda! Düşman şimdi dışarıdan alınan hibelerle geliyor, düşman burslarla geliyor. Düşman Atatürk maskesi bile takabiliyor. Düşman Allah’la aldatıyor.
İşimiz zor ama imkânsız değil!
Bilginin kılıcıyla kuşananlar 9 Eylül kahramanlarına layık olurlar.
Kutlu olsun!
Banu AVAR
9 Eylül 2022