#32 – Türkiye’nin Bidencıları ve İdeolojik Taarruz

0
690

Bizim pek bilmiş kibir abidesi uluslararası ilişkiler uzmanları ekranlarda diyorlar ki: “Vakit daraldı, Biden, ya bizdensin ya onlardan, diyor. Amerika-Avrupa ittifakında yer almalıyız! Rusya’dan, Çin’den, İran’dan uzak durmalıyız! Batı ittifakına sığınmalıyız… S-400’leri hemen elden çıkarmalıyız. Biden ne diyorsa onu yapmalıyız!”

Söylediklerinin özeti bu! Cici çocuk olmak, Biden ne diyorsa yapmak zorundayız. Bu zavallı ekibe göre ‘demokrat’ olmak demek Biden’a ve Avrupa’ya biat etmek demek. Bu arada bu kadar okumuş yazmış insanların belli başlı soruları hiç sormamaları ne kadar ilginç!

Yahu neden herhangi bir güç odağı ya da Biden efendi bir takım ülkelere demokrasi, insan hakları, özgürlükler getirmek istesin? Neden? Dünyanın bir köşesindeki demokrasi yokluğu Biden’ı niye gersin?

Bölüm Tam Metni

Ekranlarda kibirli her şeyi ben bilirimci genç uzmanlar, sanki söyledikleri Allah kelamıymış gibi nasıl da güvenle Amerika, Avrupa ve NATO’yu savunuyorlar. Ağızlarında döndürüp durdukları efendilerinin sakızı… Demokratik değerler, evrensel değerler, filan filan… Bu zevata dikkat edin!

En büyük özellikleri kraldan çok kralcı olmaları… Sosyal medyada, YouTube kanallarında, ekranlarda muhalefet adına konuşan bu genç siyaset bilimciler, “Biden geliyor geldi” diye bayram edenler…

Onlara göre Biden bir demokrasi havarisi!

Bir kere koltuğuna oturur oturmaz “Demokrasi” dedi. Aynı Carter ve Obama gibi! Eyvah dedik, ‘Demokrasi’ diye göreve gelen Amerikan başkanlarının ilk işi kan operasyonları!
Biden’ın ne dediğini, geçmişini, icraatını bilmeden ya da önemsemeden nasıl da atıp tutuyorlar.

Biraz hatırlayalım: Biden 2009’daki ‘Münih Güvenlik Konferansına’ Obama’nın yardımcısı olarak katılmıştı. O dönemde de aynı şimdi olduğu gibi “Savaş” diye çığırıyorlardı. Tüm Ortadoğu, Kafkaslar, Rusya, Çin, İran ve Afganistan’ın hedefte olduğunu açıkça ifade etmişlerdi.

Biden, “Irak etnik ve dini bazda 3’e bölünecek” demişti. “Silahlanma harcamaları düşürülmeyecek!” demişti. “Kudüs’e NATO gücü konuşlandırılmalı!” demişti.

Biden, seçim kampanyası sırasında Yunan Cemaatine bir mektup yollamıştı ve “Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs’taki işgaline son verilecektir” de demişti!

Bunları tabii ki hep ‘demokrasi’ adına yapacaktı (!)

Biden 12 yıl sonra başkanlık koltuğuna oturdu ve 2021 Münih Güvenlik Konferansında da benzer hedefleri tekrarladı. Demokrasi adına dünyayı nasıl kana boyayacağı satır aralarında gizliydi. Mesela, bir demokrasi zirvesinden söz etti. Sadece demokrat ülkelerin davet edileceği bir zirve olacakmış… Ellerinde bir demokrasi ölçer var ya… Halbuki en yakın ahbapları Suudiler ya da körfezde her türlü faşizan sistemin başındaki otoriterler!

Biden, Münih Güvenlik Konferansında NATO’nun Amerika adına demokrasi bekçiliği yapacağını da duyurdu. Amerika-Avrupa ittifakının küllerinden doğduğunu da…

Ne demokrat bir ittifak (!) Karşılarında Rusya, Çin ve İran var, yani Otoriter rejimler…

Bizim pek bilmiş kibir abidesi uluslararası ilişkiler uzmanları ekranlarda diyorlar ki: “Vakit daraldı, Biden ya bizdensin ya onlardan, diyor. Amerika-Avrupa ittifakında yer almalıyız! Rusya’dan, Çin’den, İran’dan uzak durmalıyız! Batı ittifakına sığınmalıyız… S-400’leri hemen elden çıkarmalıyız. Biden ne diyorsa onu yapmalıyız!”

Söylediklerinin özeti bu! Cici çocuk olmak, Biden ne diyorsa yapmak zorundayız. Bu zavallı ekibe göre ‘Demokrat’ olmak demek Biden’a ve Avrupa’ya biat etmek demek…

Bu arada bu kadar okumuş yazmış insanların belli başlı soruları hiç sormamaları ne kadar ilginç! Yahu neden herhangi bir güç odağı ya da Biden efendi birtakım ülkelere demokrasi, insan hakları, özgürlükler getirmek istesin? Neden? Dünyanın bir köşesindeki demokrasi yokluğu Biden’ı niye gersin?

Bu düşünceyi Biden’dan çok benimseyen ve Biden’ı kanlarının son damlasına kadar savunanlar, bize müthiş bir örnek oluşturuyor. Onları iyi incelemeliyiz!

Onlar Amerika’nın “İdeolojik Taarruz” diye özetlediği operasyonun artıkları… Üstlerine gidince de sizi hemen Rusçuluk, Çincilikle suçlarlar…

Oysa bal gibi bilirler ki Amerika’nın 1945’ten beri Türkiye’ye uyguladığı ideolojik taarruz başka hiçbir ülke tarafından yapılamadı. Dolayısıyla konumuz Amerika!

Beni izleyenler bilir. Başucu kitabım rahmetli Emin Değer’in “Oltadaki Balık Türkiye” adlı kitabıdır. Ve o kitapta Amerika için Türkiye’nin bir laboratuvar ülke olduğu anlatılır. 1940’larda Amerikan istihbaratı, akademisyenler ortak çalışma yaparlar ve Türkiye’de “BATILI KALIPTA” adam yetiştirmek için Türkiye’ye görevliler yollarlar, daha sonra bu faaliyetler raporlaştırılır. Raporda; ‘Türkiye’de politika, ekonomi, ordu, istihbarat ve üniversitelerde Amerikan çıkarları için çalışacak itaatkar öncü bir tabaka’ yaratıldığı söylenir. İşte 1950’lerden beri sürdürülen bu faaliyet meyvalarını vermiş, kendi milletine düşman, Amerikan-Avrupa çıkarlarını kendi ülkesinin çıkarlarının üzerinde tutan bir kesim yaratmıştır.

“Neden” diye soracak olursanız? Cevabını Amerikan istihbaratından Zalmay Khalilzad açıklamıştır:

“Amerika için gündemin ilk maddesi enerji güvenliğidir. Bu açıdan Türkiye, İran körfezi, Kafkasya, ve Orta Asya’daki önemli petrol ve gaz kaynaklarına yakınlığıyla eşsiz bir konumdadır.”

İşte bu nedenle, özellik bu coğrafyadaki ülkelerin aydınlarının kafasının kiralık olmasına özen gösterilmiştir. Özellikle siyasi yönetimler Amerika-Avrupa eğitimli ya da onlara özenenlerden seçilmiştir.

Ülkemizde 60’lı yıllarda kamu görevlilerini eğiten Richard Podol merkeze yolladığı raporunda: “Türk idarecileri indoktrine etmek gerekiyor” demiştir. Yani beyinlerine sızmaktan söz etmiştir.

“Yöneticilere yeni davranışlar kazandırmalıyız! Bu grup yakın gelecekte yüksek sorumluluk mevkilerine gelecektir. Çabalarımızı bu kişiler üzerinde yoğunlaştırmak gerekir.”

Aynı biçimde birçok Amerikalı bilim adamı uzman ‘Görünmez Faktör’ diye bir kavramdan söz eder. Görünmez faktör dedikleri sömürgeleştirilmiş zihinlerdir. Zihni sömürgeleştirilmiş aydınlar hedef ülkeyi kolaylıkla dönüştüreceklerdir.

İşte o nedenle, bir süre sonra kendi aklı ve gözüyle hareket edemeyen Amerikan gözlüğü ve aklıyla durumu değerlendiren yöneticiler ortalığı sardı. Gerçekten de atom bombası kadar zarar verdiler. Ya da bir kanser hücresinin bedenimizdeki tahribatı gibi hücrelerimize sızıp aklımızı yok ettiler.

İşte aklını kiraya vermiş siyaset bilimci ya da uzmancıklar(!) bugün Biden’ı demokrasi havarisi ilan edebiliyor. Allah’tan halk pazarladıkları bilgileri satın almıyor. Bu akademik pazarlamacıların Avrupa ve Amerikan hapishanelerinde olan bitenden haberleri var mı? Guantanamo’yu, El Garaip’i tek örnek mi zannediyorlar? Fransa’da Paris’in varoşlarındaki Fleury Merogis cezaevini Fransız avukatlardan dinlemiştim. “Hangi Avrupa” kitabında bu ve diğer batılı ülkelerin demokrasi hikayelerine bir göz atmanızı öneririm.

Amerika’da bir yıl içinde kaç siyah öldürüldü? Polisin kasıtlı olarak hayatına son verdiği kişi sayısı ne? Katledip intihar süsü verilen kaç kişi var? Bush, Clinton, Obama, Trump, Biden fark etmez, Amerikan demokrasisi dibine ışık vermiyor mu? Ya da Irak, Libya, Suriye, Afganistan gibi Amerikan-Avrupa zulmü altında inleyen ülkelerde yabancı askerlerin tecavüz ettiği erkek, kadın ve çocukların istatistiği var mı?

Sizi pek demokratlar sizi… Acaba cebinize ne gireceğini zannediyorsunuz da kafanızı bu denli kiraya verdiniz! Eleştirilince de eleştireni “Avrasyacı, Rusçu, Çinci” diye suçluyorsunuz…

Allah ıslah etsin!

Banu AVAR
01 Mart 2021

Önceki İçerik#31 – Gerileyen Hegemonya ve Kuşatılan Türkiye
Sonraki İçerik#33 – Paramparça Edilmiş Devrim Yasaları
2009’da Avrasya TV'de DÜNYA DÜZENİ adlı haber programını yaptı. 2004-2008 arasında TRT'de ‘SINIRLAR ARASINDA’ Haber Belgesel Programının yapımcısıydı. Londra City University televizyon bölümünde yüksek lisans yapan ve BBC TV Belgesel kurslarını bitiren Banu Avar BBC Türkçe bölümünde yapımcı ve sunucu olarak çalışmış, TRT’nin Londra muhabirliğini üstlenmiş; Günaydın, Vatan, Dünya, Politika gibi gazetelerde muhabir olarak çalışmış ve birçok dizi yazıya imza atmıştır. TRT 1 ve TRT 2’de yapımcılığını, yönetmenliğini ve sunuculuğunu üstlendiği "Mozaik" ve "Kaleideskop" programları yayınlanmıştır. "32. Gün" programının ilk yıllarında programın Londra muhabirliğini yapmış ve Kıbrıs, Demirkırat gibi belgesellerde yapımcı, araştırmacı olarak görev almıştır. BEN SEZAR (‘I, Ceasar’), KIRIM SAVAŞI (‘Crimean War’), BÜYÜK OYUN ‘The Great Game’ ve TRUVA ‘Troy’ gibi BBC ve Discovery Channel belgesellerinin künyesinde Türkiye prodüktörü olarak yer almıştır. 1999’da TV8’in belgesel bölümünü kurmuş, 2004’e kadar 30’dan fazla belgesele imza atmıştır. 2004 yılında -Attila İlhan ve Erol Manisalı ile birlikte- işine son verilmiştir. Denizciler, Bir Zamanlar Kıbrıs’da, Artık BİZ DE varız!, Devlerin Savaş Alanı Afganistan, Türkiye Sevdalıları gibi belgesellerden OHRİ, GÜZEL OHRİ Makedonca’ya çevrilmiş ve Makedon Ulusal TV Kanalında bir çok kez gösterime girmiştir; Rıza oğlu Haydar ALİYEV belgeseli ise Azerbaycan Devlet Kanalında defalarca yayınlanmıştır. 2004 yılında yapımına başladığı; Balkanlar, Kafkasya, Orta Doğu, Orta Asya, Çin, Hindistan, Güney Amerika ve Avrupa’dan dosyalarla 82 ülkeden konuların yer aldığı Sınırlar Arasında belgeseli 2008 mayıs ayında ABD, İsrail, Gürcistan, İsveç Büyükelçilerinin şikayetleri sonucu yayından kaldırıldı.. Bu gerekçe TRT üst yönetimi tarafından beyan edilmiştir! Avar daha sonra, 2009 Şubat - Haziran arasında AVRASYA TV (ART)'de "DÜNYA DÜZENİ" adlı haber programını yaptı. Banu Avar, 2004-2008 yılları arasında 40'dan fazla kurumdan çeşitli ödüller ve plaketler almıştır. 8 kitabı bulunmaktadır: Sınırlar Arasında (2006) Avrasyalı Olmak (2007) Hangi Avrupa (2007) ‘Böl ve Yut!’ (2008) Hangi Dünya Düzeni (2009) Kaçın Demokrasi Geliyor (2010) Gün O Gündür (2012) Zemberek (2016)

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz