Türkiye Cumhuriyeti’nin varoluş anlaşması hedefte!
Bitmez tükenmez açılımlardan birinin göbeğinde en çarpıcı fotoğraf bu olmalı!
“Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganı nedeniyle cezalandırılan ve ordudan atılan subaylarımız bir yanda, birçok güvenlik mensubu, kadın, yaşlı ve çocuk katili olan ve AFFEDİLEN serbest bırakılan teröristler bir yanda…
Çok çarpıcı bir fotoğraf daha…
Mağaradan çıkan 30 eli kanlı teröristin sembolik silah bırakma töreni…
PKK’nın olmayan silahları bıraktığının ilanı!
Bu karikatür durumu net anlatıyor.
Silahlar çok uzun zamandır zaten Suriye’nin kuzeydoğusunda, YPG bölgesinde! ABD’nin en az 15 bin tır silah taşıdığı, hava kuvvetleri bile kurdurduğu, hava savunma sistemleri ve akla gelen her tür modern silahla, mühimmatla ve araç gereçle donattığı Suriye topraklarındaki “Kürt Özerk Bölgesi”nde! PKK, keleşlerini yanan bidona bırakabilir ama geride 15 bin TIR dolusu silah ve mühimmat YPG ordusunun elinde!
Hala kafası karışık olan varsa PKK, YPG, PYD vs. için bir kez daha şu açıklamayı yapalım:
Dört ülkeye dağılmış bir örgütten bahsediyoruz. Türkiye’de adı PKK, İran’da PJAK, Irak’ta PCDK ve Suriye’de PYD… Hepsinin çatı örgütü KCK! Suriye, Irak, İran ve Türkiye’deki terör örgütlerinin çatı örgütü KCK.
PKK’nın “silah bırakma oyunu” PKK üst düzey teröristlerince defalarca yalanlandı. Mesela Zübeyr Aydar: “PKK, ABD’nin kara gücüdür. PKK yok olmayacaktır.”dedi. Cemil Bayık, Duran Kalkan, Murat Karayılan PKK terör örgütü yöneticileri, son açılım için şöyle dediler: “Zafer kazandık, Türkiye Cumhuriyeti ile masaya oturmayı başardık. PKK fesholmadı! 2002’de de feshettik dedik ama devam ettik. Yeni bir döneme adım atıyoruz!” İşte bunları dediler. İsteklerini ve şartlarını da açıkça belirttiler:
–Yeni Bir Anayasa!
-Ortak Vatan, Eşit Vatandaşlık!
-PKK, Kürt halkı için “kendi kaderini tayin hakkı” isteyeceğini açıkça beyan etti.
Tam 100 yıldır Batılı ağababalarının yol göstericiliğinde Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenlik hakkını tartışmaya açmak için uğraşıyorlar. Türk ulus devleti değil, Batı’nın emrine amade bir Kürt ulus devleti istiyorlar. Türkiye değil, Kürdiye istiyorlar. Aynı Filistin toprakları üzerine kurulan kukla İsrail devleti gibi!
O devlet 75 yıl sonra “Büyük İsrail”e doğru adımlar atıyor. Bakın, Suriye’nin Golan su havzasından sonra Nil’den Fırat’a hedefine doğru ilerliyor. Suriye’nin bütününe göz koyuyor. Komşusu Kürdistan denetiminde olacak. Orada da petrol havzası denetimde tutulacak.
Şu Büyük İsrail haritasına dikkatle bakın!
https://x.com/avarbanu/status/1945476238862066173?s=46&t=2BYySqpreb6yW4Q8_Y6jBg
Emperyal plan işte bu!
Condoleezza Rice’ın ünlü makalesinde söz ettiği “Dönüştürülen Ortadoğu!”
Geçmişe gidelim!
Yıl 1991– Avrupa Yerel Yönetimlere Özerklik Şartı kabul edildi. Bu anlaşmayla Türkiye Anayasası’nda yer alan üniter devlet yapısı inkâr edilmiş oldu. Bu anlaşmayla Türkiye federal devlet olmak için Batı’ya söz verdi. Bugün PKK’nın dillendirdiği tüm talepler, bu şarta bağlı olarak önümüze geliyor.
Ahmet Türk, “Kürtler, hakları olan statüye kavuşacaktır!” diye bağırırken bu şarta dayanmıştı. Leyla Zana, “Yakında önderimiz Apo aramızda olacak!” derken bu şartı hatırlatmıştı. O yıllarda Selahattin Demirtaş ve Osman Baydemir, “Bölgenin maddi kaynaklarını özgürce kullanma hakkına sahibiz!” diye meydan okurken de aynı şarta gönderme yapmışlardı.
Yıl 2003 – “İkiz Yasalar” imzalandı. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, 1966’da önüne konan bu yasaya 2000 yılına kadar 34 yıl boyunca direnmiş, İkiz Yasaları imzalamamıştı. 2000 yılında, Ecevit-Bahçeli-Yılmaz hükümeti tarafından yasa imzalandı. 2003’te Irak’ın işgali gerçekleşirken AKP hükümeti, ulus devletin intiharı demek olan bu yasayı onayladı. Türk milletinin haberi olmadı! İkiz Yasalara göre, bir ülke içinde kendini ‘halk’ olarak tanımlayanlar, ‘kendi kaderlerini tayin hakkına’ sahip olacaklardı.
2006 yılında bir anlaşma daha yürürlüğe girdi—Bölgesel Kalkınma Ajansları kuruldu. Bu anlaşmayla geleceğin ‘özerk’ bölgelerinde, mali ve idari birimler oluşturulacaktı. Bu, eyalet sistemine giden somut adımdı. Türkiye, 2006’da imzalanan Kalkınma Ajansları Yasası’yla 12 bölgeye ayrıldı. Valiler, belediye başkanları ve özel sektör yetkilileri bu ajanslarda, bölgesel kararlara imza atacaklardı. Bölgeler, projeleri için Ankara’daki hükümete değil küresel bankerlere başvuracaklardı. Fonlar, merkezi yönetimden bağımsız olarak bölgelere akacaktı. Parayı veren düdüğü çalacaktı. İşte, Irak bu gibi yasalarla paramparça edildi. Kürt Özerk Bölgesi Başkanı Barzani yapıldı. Diğer Kürt lider Talabani Cumhurbaşkanlığına getirildi. Bir başka Kürt ayrılıkçı Hoşyar Zebari, Merkezi Hükümetin Dışişleri Bakanı oldu ve diğer Batı’nın maşası isimler bölge valiliklerine atandı.
Irak Kürt Özerk Yönetiminin ilk işi ne mi oldu? Önce ana dil, kültürel haklar diyerek işe başladılar. Irak’ın kuzeyinde resmi dil Arapçayı zorunlu dil olmaktan çıkardılar. Bölgede yaşayan Arap ve Türkmen unsurlar, artık Kürtçe öğrenmek zorundaydılar. Süreci yöneten Amerikalı, İngiliz ve İsrailli istihbarat görevlileri ve uzmanlardı.
Türkiye 2004’de Mezopotamya projesiyle tanıştı. Amerika’nın Ankara Büyükelçisi Erzurum’dan Bağdat’a kadar olan bölgeyi tek ekonomik bölge olarak niteledi. Barzani ise Erzurum’dan Bağdat’a kadar olan alanı tek siyasi bölge yani “BÜYÜK KÜRDİSTAN” ilan etti.
2009’da ilk açılım başladı. PKK’lı teröristler Habur’da karşılandı. Sınır mahkemeleri, Kandil’den gelen teröristlerin aklanması zılgıtlar arasında kutlamalar falan filan… Açılım hükümete uğur getirmedi. Perde sessizce kapandı.
2010-2011 yıllarında gizli Oslo görüşmeleri yapıldı. Basına bir şekilde sızdırıldı. 2012’de yeni bir (Çözüm Süreci) başlatıldı. Akil insanlar adı altında birtakım insanlar Türkiye’yi arşınladı. Güya barıştan söz ettiler, başaramadılar. Türk milleti sattıklarını almadı.
Bu arada Suriye yanmaya başladı. 13 yıl içinde parçalanacaktı. Kuzey doğusunda Suriye Kürdistan’ı için hazırlıklar tamamdı. Fırat’ın doğusunda nur topu gibi bir Kürt Özerk Bölgesi doğurtuldu. Eşzamanlı olarak Türkiye FEDERALİZM yolunda adımlara itiliyor.
Suriye parçalanırken Esad’ın gidişinden 2 ay önce, Bahçeli, DEM partililerle el sıkıştı ardından Öcalan’ı meclise davet edilebileceğini söyledi. Milliyetçi cenahın tepkisi tamponlanarak bayat bir terörist yeniden sahne ışıkları altına çekiliyor.
Hükümet DEM parti desteğiyle Anayasayı değiştirmeyi ve görev süresini 2028 sonrasına uzatmayı hedefliyor. Batı’ya yaranmak için Kürt kartına oynaması gerekiyor.
Amerika’nın Ankara Büyükelçisi ve aynı zamanda Amerika’nın Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack hedefi göstermişti:
“Osmanlı Millet sistemine dönün”
“Türk, Kürt, Arap milletlerine bölünün”
“Türkiye ümmet esasına göre yönetilmeliydi.”
Yüz yıl önceki anlaşmaların Kürtlere haklarını vermediğini söylüyor. Anlaşmalarda Sevr ile birlikte Lozan’ı anıyor.
Hükümet Amerikalı büyükleri ne derse tekrarlıyor. Türk, Kürt, Arap söylemi her gün ekranlarda… Erdoğan AKP-MHP-DEM parti ittifakıyla yeni anayasaya doğru yelken açtıklarını ifade ediyor.
PKK memnun güneydoğuda sokaklar taşkın coşkun kutlamalar yapan örgüt mensupları, hapishaneden salınan kanlı katillerle dolu.
PKK 12. Kongre sonuç bildirisinde, “Partimiz PKK; kaynağını Lozan Antlaşması ve 1924 Anayasasından alan Kürt inkâr ve imha siyasetine karşı, halkımızın özgürlük hareketi olarak tarih sahnesine çıktı.” diyor.
“Lozan Anlaşması sorunludur. Bize Sevr lazım” diye coşan coşana…
Türk milleti sessiz gibi görünüyor. SEVR’DE birleşenleri dikkatle izliyor. Tıpkı 100 yıl önce Kürt Teali ve İslam Teali Cemiyetlerinin oyunlarını izlediği gibi… Türkiye Kurtuluş Savaşı ve Anadolu İhtilaliyle Batı dünyasının ‘yüksek ülkülerine’ set çekmişti. Lozan Anlaşması’yla kurulan Türkiye Cumhuriyeti Batı’yı delirtmişti.
Bakın, Lozan Antlaşması’nı bugüne kadar yok sayan Amerika’nın temsilciler meclisi üyesi William Upshow, 1927’de ağzından köpükler saçıyordu. Sözlerini aktarıyorum:
“Lozan anlaşması Timurlenk kadar hunhar, korkunç İvan kadar sefih ve kafatasları piramidi üzerine oturan Cengiz Han kadar kepaze olan bir diktatörün, zekice yürüttüğü politikasının bir toplamıdır. Bu canavar, savaştan bıkmış bir dünyaya, tüm uygar uluslara onursuzluk getiren bir anlaşmayı kabul ettirmiştir. Buna her yerde Türk zaferi dediler!.. Dünya parlamentolarını bu anlaşmayı kabule ikna ettiler ve büyük sermaye grupları, ticaret erbabı ve bazı din temsilcileri bile Türkiye’yi uygar uluslar masasında, uluslararası bir konuk durumuna yücelterek, Amerika’yı yüksek ülkülerinden uzaklaştırmada birleştiler.”
Türk milleti, Mustafa Kemal Paşa önderliğinde bağımsızlık mücadelesi vermiş ardından Anadolu ve Trakya’nın Türk toprağı olduğunu, yeni Türk devletinin TAM BAĞIMSIZ olduğunu Lozan’da tescil ettirmiştir.
Kanla yapılan LOZAN ANLAŞMASI SÜRESİZDİR.
Bu öfke bu nedenledir.
Lozan’da dünyaya duyurulan Türk bağımsızlığı, emperyalistlerin çanına ot tıkamıştır.
BUNU Lord Curzon şu sözlerle anlatmıştır:
“Lozan Sulh Anlaşması müzakeresinden hiç memnun değiliz. Hiçbir dediğimizi yaptıramadık. Şimdi reddettiklerinizin hepsini cebimize koyuyoruz. Harap bir memleket devralıyorsunuz, bunu kalkındırmak için mutlaka paraya ihtiyacınız olacak. Bu parayı almak için bize gelip önümüzde diz çöktüğünüz zaman şimdi cebimize attıklarımızı çıkarıp önünüze koyacağız!”
Çıkarıp önümüze koydular bugün hala koyuyorlar. Ne koyarlarsa koysunlar Türk milleti binlerce yıldır burada…
Nice fırtına, nice kasırga gördü.
Rüzgârın önünde uçuşanları seyredecek bir süre…
Sonra tarihin emrini yerine getirecektir.
Tarih geriye doğru akmaz! ‘İLERİ’ gidecektir.
Lozan’ın 102. Yılı kutlu olsun!
Banu AVAR, 24 Temmuz 2025