Onsuz bir yıl geçti. O kadar özledim ki tarifi imkânsız. Yıl 2000’di. O sıra çalıştığım kanal TV 8’de tanışmıştık. Beni en çok heyecanı etkilemişti. Çocuk ruhluydu, değişkendi ama o karaktere uymayan bir özelliği vardı: Çok ama çok disiplinliydi. Çok çalışkandı. Çok mütevazı ve çok yardımseverdi.
Anadolu’nun dört bir yanına on binlerce kitabını dağıttı.
Metin ve eşi Müzeyyen’in yaşamları örgütlü mücadele içinde geçmişti, son derece hızlı bir ritimde yaşamışlardı. Hastalık yaşamlarına kara bir bulut gibi girmişti. Yine de pes etmedi!
Gençlerle, emekçilerle tanışmak onu en mutlu eden, heyecanlandıran durumdu.
Sadece siyasi konular değil özel yaşam, eşler, çocuklar, insanlar arasındaki ilişkiler, sevdiğimiz ve sevmediğimiz kişiler ve daha pek çok konuda saatlerce konuşurduk. Hiç bıkmadan uzun saatleri birlikte geçirir, başkalarına saçma gelebilecek şeylere gülerdik.
Son görüşmemizde yine tekrarlamıştı: “Yaşam öykünü bekliyorum unutma ha!” “Ölmeye yakın yazacağım da!” demiştim. Gülmüştük. Ah Metin… Bıraktın gittin.Bak bir yıl geçiverdi bile! Bu millet seni unutmuyor, unutmayacak! Emeklerin heba olmayacak.