23 nisan haftasına Attila İlhan’ı anarak başlamak istiyorum…
Tam 31 yıl önce, 1990’da yazdığı “Üç Atatürkçülük” başlıklı bir makalesi vardır. Bu makalede son derece önemli tespitler art ardadır. Bu yayınımızda çok önemsediğim bu makaleyi sizlere sunmak istiyorum. Atatürk’ün ‘İlke ve İnkılâpları’nın bir özeti, isterseniz dinleyiniz.
Bölüm Tam Metni
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı haftasına Attila İlhan’ı anarak başlamak istiyorum… Tam 31 yıl önce, 1990’da yazdığı “Üç Atatürkçülük” başlıklı bir makalesi vardır. Bu makalede son derece önemli tespitler art ardadır. Bu yayınımızda, çok önemsediğim bu makaleyi sizlere sunmak istiyorum. Atatürk’ün ‘İlke ve İnkılâpları’nın bir özeti…
Şöyle diyor:
“1920’lerde ‘Atatürkçülük’ yoktur, ‘Anadolu Hareketi’ vardır: Bu hareketin ideolojisi Müdafaa-i Hukuk Doktrinidir. Bu hareketin savunması ‘Kuvâ-yi Milliye’dir. Anadolu Hareketi ulusal demokrat bir devrim hareketidir.
Antiemperyalist mücadele ‘bütün mazlum milletlerin, bütün şarkın’ mücadelesidir. Lozan’da Yunanistan’la değil, batıyla; İngiltere’yle Fransa’yla Amerika’yla çatışmışızdır. İlkemiz Tam Bağımsızlıktır! Bu öncelikle altyapıda bağımsızlık anlamına gelir. Yani; önce milli ekonomi yolu açılacaktır!”
Attila ağabey, ‘Anadolu İhtilali’ için şöyle diyor: “Demokratik hatta katılımcı demokratik bir harekettir. İstense gayet rahat kurtuluşçu bir askeri cunta kurulabilecekken, kurulmamıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisine halk temsilcilerinin ateşli tartışmalar yaptığı kongrelerden geçilerek ulaşılmıştır. Ve sivil bir harekettir… Burası çok önemli: Kuvâ-yi Milliye, halkın milis gücü, İradeyi Milliye’ye tabi kılınmıştır. Düzenli ordu ise Meclis’in ordusudur. Öncelik sivil yönetimdedir. Hükümet halkın hükümetidir.”
Bu birinci dönemdir.
1930’larda durum değişecektir. Çünkü diyor Attila İlhan: “Avrupa’da totaliter rejimler vardır ve bu Türkiye’ye de yansımıştır. İkinci neden, merkeziyetçi bürokrasinin yönetime ağırlığını koymasıdır ve üçüncü neden, 2.Dünya Savaşı ihtimali güvenlik kaygılarını öne geçirmiştir. Bu da yönetime askerlerin ağırlığını koymasını getirmiştir.”
1940’larda Türkiye Büyük Millet Meclisi artık dekoratiftir. Tek millet, tek parti, tek şef dönemi başlar.
‘Çağdaşlaşmak’ artık ‘Batılılaşmak’ olarak anlaşılmaktadır!
Yunan, Latin tabanlı ‘Batı Kültürü’ yaygınlaştırılmıştır.
İnönü döneminde Türkiye’deki model şöyledir: Ekonomik altyapıda ‘Ulusal’, kültürel üstyapıda ‘Batıcı’ olmak. İşte Türkiye bu çelişkili durum nedeniyle yalpalar durur. Bu İnönü Atatürkçülüğüdür!
Türkiye artık Batılı ülkelerin müttefikidir. ‘Sistem’in parçasıdır!
2. Dünya Savaşı ertesi başka bir dönem başlar ve Atatürkçülük adı verilen ideolojinin Atatürk İlke ve İnkılâplarıyla artık ilgisi yoktur.
Bu ‘Soğuk Savaş Atatürkçülüğü’ diyebileceğimiz bir dönemdir. Küçük Amerika olmak hayali güdülen yıllardır. Altyapı yabancı sermayeye sonuna kadar açık, üstyapı bir o kadar ‘milliyetçi ve muhafazakâr’ , tam bağımsızlık artık gündemde de değil! Yüzyılımız bağımsızlık değil bağımlılıklar yılıymış falan!
Şöyle bitiriyor Attila ilhan:
“Son iki model de 1920’lerin antiemperyalist devrimciliğini değil, 1940’ların faşizmine heveslidir. Tanzimatçıdırlar! Kimse ‘Milli Mücadele Dönemi’ni hatırlamaz ve hatırlatmaz!
Yani özetle, iktidarıyla muhalefetiyle gerçek Atatürkçülüğü yok sayanların oluşturduğu ‘Filipin Demokrasi’ modelinde yaşayıp gitmekteyiz.”
Attila ağabey, bu makaleyi 31 yıl önce 1990 Martı’nda yazmış…
O günden bu yana işler daha da beterleşti. Ne yazık ki 1940’lardan beri ‘Sistem’e yapıştırılmış sürüklenen bir Türkiye gerçeği ile karşı karşıyayız. İçimiz dışımıza ‘Batı’ damgasını vurmuş, ekonomik, sosyal, siyasal olarak kuşatılmışız.
Güvenliğimize de NATO belası sızmış durumda…
Genetik hafızamızda 1920’ler yaşıyor. İşte ona güveniyoruz! ‘23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’ haftamız kutlu olsun.
Banu AVAR
19 Nisan 2021