Bölüm Tam Metni
Attila İlhan, Türkiye için “Batı’nın deli gömleğinde” derdi. Hatta bu adla bir kitabı da var.
Rusya ile Amerika arasında beynamaz bir haldeyiz. Bir o tarafa bir öbür tarafa meyledip duruyoruz. Buna da dengeli politika diyoruz. Dengeli politika öyle olmaz! Atatürk’ün geçen yüzyıl başında uyguladığı gibi olur.
O dış politikanın 3 ayağı vardı: Batımızda Balkan ülkeleriyle ittifak, Balkan Paktı ile tarihe geçti. Doğumuzda Afganistan, İran, Irak ile ittifak Sadabad Paktı ile mühürlendi ve Sovyetler Birliği ile dostluk anlaşması… Dolayısıyla Atatürk Türkiye’yi dört bir taraftan korumaya almıştı.
Gelelim bugüne… Deli gömleğinde bir ülke!
Bir tarafta Avrupa Birliği ile bir gelecek düşlüyor ama o Avrupa Birliği’nin bir geleceği yok! Ayrıca bugüne kadar Avrupa Birliği ile yapılan tüm anlaşmalar, başta Gümrük Birliği Anlaşması olmak üzere hain politikacıların Batı’yla işbirliğinin sonucu! Ve Türkiye’nin aleyhine!
Bugün bazı hainlerin güzellediği Gümrük Birliği Anlaşması aslında paralel bir anlaşmaydı ve aynı anda siyasi istekler içeren bir oylamayla eşzamanlı yapılmıştı. Avrupa Birliği Komisyonu havuç olarak AB üyeliğini Türkiye’ye uzatıyor, karşılığında da bakın neler istiyordu!
Türk Hükümeti ‘Kürt Sorunu’nu siyasi yolla çözmeli!
Türk Hükümeti, DEP milletvekillerinin durumunu gözden geçirmeli; demokrasiyi güçlendirmeli; insan haklarına saygı göstermeli!
Türk Hükümeti Kıbrıs topraklarından geri çekilmeli!
Bu kararlar Gümrük Birliği Protokolüyle aynı anda alınmıştı ve Gümrük Birliği’nin Avrupa Birliği’ne gerek siyasi gerek ekonomik büyük yararlar sağlayacağı ifade edilmişti.
Bu protokolün, Türkiye’ye verdiği zararların ise ucu bucağı yoktu!
Ayrıca siyasi olarak da Türkiye’yi baskı altında tutuyordu.
Türkiye’yi asla kendi içlerinde düşünmeyen Avrupa Birliği kadroları dizüstü bir Türkiye, sömürülecek bir Türkiye, Gümrük Birliği ile her türlü üretimini denetleyecekleri bir Türkiye düşünüyorlardı.
İlaveten PKK, YPG’yi açıkça destekliyorlar. Türkiye’yi Kıbrıs’tan soyutluyorlar, Akdeniz’e çıkışımızı engelliyorlardı.
Atlantik ötesindeki müttefikimiz Amerika Birleşik Devletleri’nin duruşu da birebir aynıydı… O da NATO üyeliği vasıtasıyla Türkiye’yi deli gömleğine almıştı.
Gözümüzü çıkarırcasına Suriye’nin kuzeyinde PKK’yı hâkim kılıyor, yüzlerce tır silahı ‘En Hakiki Müttefikim!’ diyerek PKK’ya veriyor. Türkiye’nin, Suriye’nin kuzeyinde PKK ile ortak hareket etmesini tek yol olarak dayatıyor!
Artı hem Avrupa hem Amerika Yunanistan’ın arkasına geçiyor. Türkiye’ye gözdağı veriyorlar. Amerika 20 Yunan adasına askeri üs konuşlandırmaktan söz ediyor! Dedeağaç’taki askeri üssüne önemli miktarda yığınak yapıyor.
Amerika’nın taze Dışişleri Bakanı Türkiye’ye ‘Sözde müttefik’ diyor. S-400’ü topraklarından çıkarmazsan başına gelecek var diyebiliyor! Caatsa Anlaşması, Türkiye’yi hasım devlet olarak niteliyor.
Kısaltmanın Türkçe açılımı: “Amerika’nın Düşmanlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Yasası” Yasa diyor ki: “Rusya’dan ya da Çin’den ya da benim istemediğim herhangi bir ülkeden enerji kaynağı ya da silah a-la-maz-sın!” diyor.
Tüm bu tavırlara karşı Türkiye’nin yönetici kadrosu ne diyor: Canımız müttefikimiz ‘Amerika ve Avrupa ile birlikteyiz’, ‘Biz Batı bloğundayız’ tadında söylemlerle ortadalar.
Aynı anda Rusya’yla yakın ekonomik ve siyasal ilişkileri sürdürmekteler.
Türkiye kuzeyde Ukrayna, doğuda Iraktaki Amerikan ordusu, güneyde Suriye’deki PKK ve Doğu Akdeniz’de yığılmış Amerikan deniz kuvvetleri, Ege’de Yunan Ordusu ve arkasında Avrupa ve Amerikan güçleri ile çevrelenmiş durumdadır.
Türkiye hem Rusya’ya hem Batı’ya temenna etmeye devam edemeyeceği bir noktaya gelmiştir.
Bir yandan S-400 alıyor, nükleer reaktörü Ruslarla yapıyor. Mavi Akım Türk akımda Ruslarla işbirliği içine giriyor. Öbür yandan NATO’yla Rusya’ya karşı tatbikat yapıyor… Artık bir karar vermesi gerekiyor!
Batı, elinden gelen her yolu deneyerek bölgemizi sıcak çatışmaya sürüklemeye çalışmaktadır.
Amerika tarihin çöplüğüne doğru yol alırken özellikle Doğu Akdeniz ve Karadeniz’de Rusya’yı kışkırtma peşindedir. Biden koltuğuna oturur oturmaz, “Amerika’nın Avrupa Birliği ve NATO ile bir bütün olarak hedefe ilerleyeceğini” söylemişti.
150 yıl önce Rusya ile İngiltere tehditleriyle Meşrutiyet’i yani Demokrasinin öncülünü getirdiler. Meclis gayri Müslim, gayri Türk ve Türk düşmanı şahsiyetlerle doldu. Padişah meclisi kapattı. Sonra bir daha zorladılar. Bu sefer İttihatçılar da meclise girdi. İtalyan P6 Locası’na bağlı 3 Yahudiye kurdurtulan bu teşkilat Osmanlı’nın dağılmasına yol açtı. İkinci meclis birinci meclisten de beterdi. İllüminati çetesinin Türk yurtlarına soktuğu Truva atı Demokratik sistem oldu. Ondan sonrası da çorap söküğü gibi geldi. Vesayetler Savaşı; İllüminati’nin Rockefeller ve Rothschild aileleri arasında ABD ve İngiltere devletleri gölgesinde güçlendi. Türkiye 1940’tan sonra ABD ve İngiltere uydu devleti gibi oldu. Türkiye’yi sömürmeye başladılar. Birleşmiş Milletler’e ve NATO’ya girme büyük hataydı. Avrupa Birliği kapısında ülkeyi kul ettiler. Küreselleşme anlayışı ile devleti, Batılılaşma anlayışı ile milleti dönüştürdüler. Dindarlığı Araplaştırma, milliyetçiliği ise kuru şovenizim haline getirdiler. “Biz Büyük Ortadoğu Projesi içinde görevlendirildik” ve “Yeni Dünya Düzeni içindeki yerimizi alacağız” dediklerini bile duyduk. Bu iki proje kimlere aitti? İnsanımız sorgulamaz, araştırmaz, okumaz, düşünmez.. Kulaktan dolma bilgilere, aforizmalara, şovenizme ve en çok ta cebine giren üç kuruş arpalığa bayılır. Gidecek başka dünyamız yok. Ama İslam’a ve Türklüğe düşman olanların projelerine destek verme sonuna kadar. Demokratik sistemde bizim istemediğimiz kişileri getirip önümüze “bunlardan birini seçin” diye koydular. Sağı da bir solu da bir.. Dindarı da bir dine düşman olanı da bir.. Sosyalisti de bir, komunisti de bir.. Aslında hepsi aynı yere intisaplı oldu. İnsanlar kişisel çıkarlarından ötürü gerçekleri görmezden geldi. ABD; Yunanistan, Gürcistan, Suriye, Irak, Kıbrıs Rum Kesimi gibi yerlere 600,000’den fazla askerini konuşlandırdı. Artık 3. Dünya Savaşı kapıda.. İlk hedef te Türkiye.. Bazıları “bizim tonla paramız var, kaçıp kurtuluruz” dese de onların kaçacağı hiçbir yer yok. Zira kendi milletine ihanet edeni hiçbir millet içinde istemez. “Kullan at” anlayışını da batı dünyası geliştirmedi mi? İnsanın onlar için hiçbir değeri yok. O çok güvendikleri paraları da bir anda sıfırlayabilirler. Yüz sıfırlı hesaplar bir anda sadece tek bir sıfır olarak kalabilir. Bunu da yapacaklar, emin olsunlar. Saddam Hüseyin’in ve Muammer Kaddafi’nin milyarlarca doları vardı, onlara ne oldu? O yüzden herkes aklını başına almalıdır. Milletimiz de umursamazlığı ve kişisel çıkarlarını bir kenara bırakıp yaklaşan kötü geleceğe karşı direnç oluşturmalıdır. Yoksa bu ülkenin işi imkansıza kaldı demektir. “Bizim imanımız var” diye de kimse övünmesin. Zira o eski iman anlayışının zerresi şu anda yok.