Öyle bir gün ki 24 Ocak, 8 yıl arayla iki vatan evladını o gün şehit verdik!
Gaffar Okkan’ın katlinin üzerinden 20 yıl geçti. Diyarbakır ve tüm Türkiye hala kaybına ağlıyor…
Çocuk, yaşlı, genç, herkese bir iyiliği dokunmuştu. Ve bu tavrıyla oyun bozuyordu!
Asla unutulmayacak ve mesleğindekilere örnek olacaktır.
Ruhu şad olsun…
***
Gazeteci Uğur Mumcu da 8 yıl önce aynı uğursuz günde 24 Ocak’ta katledildi!
Gerçek bir gazeteciydi, hani bugün bu mesleğin çokça sahtesi var ya…
1993 yılıydı, evinin önünde öldürüldü. Ölümünü isteyenler belliydi. Son 6 ayda yazdıklarını okuyun demişti ağabeyi Ceyhun Mumcu.
İlgi alanı Ortadoğu, özellikle de istihbarat servisleri ile iç içe geçen etnik gruplar dinci gruplardı. Amerikan ve İsrail istihbarat örgütleri ile Molla Mustafa Barzani ilişkisini Türkiye’de ilk o yazdı.
Bölüm Tam Metni
Öyle bir gün ki 24 Ocak, 8 yıl arayla iki vatan evladını o gün şehit verdik!
Gaffar Okkan’ın katlinin üzerinden 20 yıl geçti. Diyarbakır ve tüm Türkiye hala kaybına ağlıyor… Diyarbakır’da ziyaret etmediği, telefon numarasını vermediği esnaf yoktu. Her isteyen ona ulaşabilirdi. Halk böyle bir emniyet müdürü hiç görmemişti!
Fakir fukara babasıydı, yardım etmediği fakir fukara yoktu… Çocuk, yaşlı, genç, herkese bir iyiliği dokunmuştu. Ve bu tavrıyla oyun bozuyordu!
Mesleğe girdiği günden, 2001’de katledildiği güne kadar olağanüstü çalışmalara imza attı. Diyarbakır’da Hizbullah terör örgütünün bilgilerine ulaştı… 20 bin örgüt üyesinin bilgilerini açığa çıkardı.
Gerçek bir polis, bu toprakların has evladıydı.
Halka sevgiyle şefkatle yaklaşmanın, yardım etmenin, destek vermenin fedakar çalışmanın ne olduğunu, onu tanıyanlar bildi.
Asla unutulmayacak ve mesleğindekilere örnek olacaktır.
Ruhu şad olsun…
***
Gazeteci Uğur Mumcu da 8 yıl önce aynı uğursuz günde 24 Ocak’ta katledildi!
Gerçek bir gazeteciydi, hani bugün bu mesleğin çokça sahtesi var ya…
1993 yılıydı, evinin önünde öldürüldü. Ölümünü isteyenler belliydi. Son 6 ayda yazdıklarını okuyun demişti ağabeyi Ceyhun Mumcu.
İlgi alanı Ortadoğu, özellikle de istihbarat servisleri ile iç içe geçen etnik gruplar dinci gruplardı. Amerikan ve İsrail istihbarat örgütleri ile Molla Mustafa Barzani
ilişkisini Türkiye’de ilk o yazdı.
70’li yıllarda baba Molla Barzani ile kurulan ilişkiler, 1993’te de oğul Mesud Barzani ile sürüyor, diyordu. Son yazılarından birinin son cümlelerini okumak istiyorum:
“Kürtler sömürgeciliğe karşı bağımsızlık savaşı yapıyorlarsa ne işi var CIA ve MOSSAD’ın Kürtler arasında? Yoksa CIA ve MOSSAD, antiemperyalist savaş veriyor da biz mi bilmiyoruz?!”
Böyle diyordu Cumhuriyet Gazetesinde 7 Ocak 1993’te.
Yarım kalan kitabının adı “KÜRT DOSYASI” idi. Terör örgütlerinden sürekli tehditler alıyordu. Ölümünden iki yıl sonraydı, eşinin soruşturmayı yürüten savcıya yönelttiği sorulara savcı Kemal Ayhan şöyle cevap vermişti: “Olayın faili Uluslararası İstihbarat Örgütleri, biraz mafya ve karanlık güçlerdir!”
Uğur Mumcu’nun 7 Ocak 1993’te yayınlanan yazısı Barzani-Mossad ilişkileri üzerineydi. Ertesi gün 8 Ocak’ta İsrail Büyükelçisi kendisiyle görüşmek istedi.
Eve döndüğünde eşine, elçinin onu neden davet ettiğini anlamadığını, söyledi… Büyükelçi, Uğur Mumcu’ya “öldürülmekten korkmuyor musun?” gibi bir soru da yöneltmişti. 16 gün sonra katledildi!
Birçok yazısında bölgedeki Kürdistan projesinin arkasında İsrail’in olduğunu yani stratejiyi İsrail’in kurduğunu yazmıştı. Cümlesi aynen şuydu: “Projenin stratejisi
İsrail’in, güç Amerika’nın, siyaset ise Avrupa Birliği’nindir.”
Özetin özeti buydu…
Hala bu ülkelere yalakalığa devam edenlere o nedenle farklı bir gözle bakılmalıdır.
Uğur Mumcu Suudi Arabistan ve Amerikan istihbaratının Türkiye’deki dini çevrelerdeki örgütlenmesini araştırabilmiş bir gazeteciydi.
1987’de yazdığı kitabın adı “Rabıta”ydı. Rabıta örgütünü de ilk ondan duymuştu Türkiye! Başında Suudi kökenli Abdullah Bin Naseef vardı. Örgüt, Londra merkezli
çalışmalar yapıyordu. Rabıta denen örgütün finansmanı ‘İngiliz Dışişleri Bakanlığı’ tarafından karşılanıyordu. Örgüt, İsrail, Amerikan ve İngiliz istihbaratının ortak çocuğuydu!.. Abdullah Bin Naseef sık sık Türkiye’deydi! ‘Doğu Türkistan Derneği’ gibi derneklerin düzenlediği seminerlere katılıyordu. Türkiye’de Rabıtaya bağlı örgütler vardı… ‘Doğu Türkistan Göçmen Derneği’ bunlardan biriydi. İstanbul Üniversitesindeki ‘İslam Çalışmaları Enstitüsü’ Rabıta’ya bağlıydı!
Abdurrahman Bin Naseef, Avrupa’da görevli Türk imamlarını Rabıta örgütünün finanse ettiğini açıklamıştı.
Uğur Mumcu, Rabıta örgütüne bağlı kuruluşları didik didik etmiş ve korkusuzca yazmıştı. Bu örgütlerin ve arkasındakilerin asıl derdi Sovyetleri çökertmekti!
Din kullanılarak Türkiye’nin Sovyetler Birliği’nde yaşayan Müslüman ve Türk azınlıkları kışkırtması isteniyordu…
Uğur Mumcu, Rabıta örgütünün “İslam Enternasyonalizmi” peşinde olduğunu yazmıştı. Suudi kralı, Halifeliği planlanıyordu!
Amerika ise Sovyetler Birliği’ndeki Müslüman azınlığı kışkırtma derdindeydi.
Mumcu şöyle yazmıştı:
“Müslümanlığı, bir anti-komünist ideoloji olarak Türkiye’nin komşularına karşı kullanmak, hem İslâm dinine saygısızlıktır hem de lâik Türkiye Cumhuriyeti’ni sonu gelmez bir serüvene itmek demektir.”
Uğur Mumcu-Cumhuriyet, 8 Nisan 1988’de işte böyle demişti!
Ne yazık ki Türkiye itildiği serüvenin hala içinde!
Ölmeden 2 gün önce yazdığı yazıda Türkiye’de dini eğitimle oynanmasının felakete yol açacağına değinmişti.
Yazının başlığı ‘İmam-Subay’dı.
İmam Hatip mezunlarının diyanete, camilere değil de orduya, kamu görevlerine yönlendirildiğini yazmıştı… İmam Hatip mezunlarının sadece yüzde onu diyanette çalışıyor. Gerisi asker, polis, kaymakam, yargıç oluyordu. Diyanette çalışanların çoğu ilkokul mezunuydu ve imam hatipli değildi!
Mumcu “Camiye kışlaya mektebe siyaset sokmayın!” diye haykırıyordu. Bu yazı ölümünden 2 gün önceki yazısıydı.
O gerçek bir gazeteciydi ve korkmadan gerçekleri yazmış bedelini de ödemişti!
Gerçekten gazetecilik yapmak isteyenlere örnek oldu.
Ruhu şad olsun…