Mustafa Kemal ATATÜRK savaştan 2 yıl sonra Dumlupınar’ı ziyaret etti. 1924 yılı 30 Ağustos günü, Dumlupınar’da bir buçuk saat süren, çok önemli bir konuşma yaptı.
Metin Aydoğan bu söylevi analiz etmiş ve özetlemiştir. Derki: “Atatürk’ün Başkomutanlık Savaşı’nın geçtiği alanda söylediği sözler, yalnızca savaşa ait duyguların dile getirilmesi değil, onunla birlikte tarihe aktarılan kalıcı bir belgedir. Bu söylevle, Türk ulusuna ve gelecek kuşaklara olduğu kadar, dünyanın ezilen uluslarına seslenmiş, onları “dünyanın despotlarına” karşı bağımsızlık ve özgürlük savaşına çağırmıştır.”
Bugün Metin Aydoğan’ı hasretle yâd ederken Atatürk’ün 1924 30 Ağustos söylevini onun özetinden size aktarmak istedim.
Şimdi önce 25 Ağustos 1922 akşamına dönelim, Mustafa Kemal Paşa 25 Ağustos itibariyle Anadolu’nun dış dünyayla haberleşmesini tümüyle kesmişti. Karargâhını Kocatepe arkasındaki bir tepeye taşıdı.
Ordu savaşa hazırdı. Tüm yokluklara karşın 200 bin kişilik bir ordu oluşmuştu. Silah ve cephane bulunmuş, birlikler donatılmıştı. 26 Ağustos sabahı, gün doğumuna bir saat kala, savaşı yöneteceği Kocatepe’ye geldi.
Çok kanlı bir savaş başladı. Kuran okunarak kılınan sabah namazından sonra erler, başlarında subayları olmak üzere, bir yılda hazırlanan ve geçilemez denilen demir örgülerin, dikenli tellerin üzerine atıldılar.
Lord Kinross, ilk saldırı anını ‘Atatürk’ adlı kitabında şöyle yazıyor: “Yunan mitralyözleri, dalga dalga gelen Türk askerlerini ot gibi biçti. …Ancak arkadan gelenler, arkadaşlarının ölüleri üzerine basarak tırmanıyor ve tel örgüleri aşıyordu. Sonra, tepeden bir imamın ezan sesi duyulurdu. Mevzinin ele geçirildiği böyle anlaşılıyordu.”
Dört gün sonra, 30 Ağustos’ta, büyük saldırı tamamlandığında, Anadolu’daki Yunan Ordusu’nun yarısı, yani yüz bin asker yok edilmiş ya da esir alınmıştı.
Yunan ordusu kaçarken Afyon-İzmir arasındaki 350 kilometreyi yaktılar.
Uşak’ın Alaşehir, Manisa’nın, büyük kısmı yakılıp yıkılmıştı. Sonra büyük zafer geldi. 4 Eylül’de Söğüt, Buldan, Kula, Alaşehir; 5 Eylül’de Bilecik, Bozüyük, Simav, Demirci, Ödemiş, Salihli; 6 Eylül’de Akhisar ve Balıkesir; 9 Eylül’de İzmir, 10 Eylül’de Bursa kurtarıldı.
1920’de, Bursa’nın işgali nedeniyle Meclis kürsüsüne örtülen siyah matem örtüsü, Bursa’nın kurtuluşundan sonra 11 Eylül 1922’de kaldırıldı. Büyük zafer böyle noktalandı.
Gazi Paşa, savaştığı birçok cepheye Çanakkale’ye, Doğu cephesine ve Sakarya Savaşı alanlarına savaştan sonra hiç gitmedi. Sadece Kocatepe’yi ziyaret etti.
30 Ağustos 1924’te iki yıl önce yaşananlar için şöyle diyordu:
“…Savaşlar, hele meydan savaşları, yalnızca iki ordunun karşı karşıya gelip çarpışması değildir; ulusların çarpışmasıdır. Sonuç, yalnız gözle görünür güçlerin değil, bütün güçlerin, özellikle ahlaktan ve kültürden gelen güçlerin üstünlüğünü ortaya koyacaktır… Tarih; başlarındaki taht sahipleri ya da hırslarını yenemeyen politikacılar elinde, birtakım boş ve yersiz isteklere oyuncak olmuş istilacı orduların, istilacı ulusların uğradığı, buradaki gibi korkunç sonuçlarla doludur.”
“Tutsak olmak istemeyen bir milleti, esareti altında tutmayı başarabilecek kadar güçlü zorbalar, artık dünya üzerinde kalmamıştır. Türk milleti burada kazandığı zaferle, gösterdiği azim ve irade ile bu gerçeği tarihin sinesine çelik kalemle yazmış bulunuyor… Türk yurdunu ele geçirmek düşüncesini, Türk’ü tutsak etme isteğini, toplumsal amaç haline getirenlerin, hak ettikleri sondan kurtulamadıklarını burada gözlerimizle gördük… Bir ülkeyi ele geçirmek, o ülkede yaşayanlara egemen olmak için yeterli değildir. Bir ulusun ruhu ele geçirilmedikçe, bir ulusun yaşama isteği gevşeyip kırılmadıkça, o ulusa boyunduruk vurulamaz. …Afyonkarahisar-Dumlupınar Meydan Savaşı ve onun son parçası 30 Ağustos, çok parlak zaferlerle dolu, Türk tarihinin en önemli dönüm noktalarından biridir. Burada kazanılan zafer kadar kesin sonuçlu, yalnız bizim tarihimize değil, dünya tarihine yeni bir yön vermede bu kadar etkili bir meydan savaşı hatırlamıyorum. Açıktır ki, yeni Türk Devleti’nin, genç Türk Cumhuriyeti’nin temeli burada sağlamlaştırıldı; ölümsüz yaşamı burada taçlandırıldı. Bu alanda akan Türk kanları, bu semalarda uçuşan şehit ruhları, devletimizin, cumhuriyetimizin ölümsüz koruyucularıdır. …Ulusların tutsaklığı üzerine oturtulmuş devletler, her yerde er geç yıkılacaktır. …Yüzyıllardan beri Türkiye’yi yönetenler, çok şeyler düşünmüşler ancak bir şeyi düşünmemişlerdir. Türkiye’yi düşünmemişlerdir. Bu düşüncesizlik yüzünden, Türk yurdunun, Türk ulusunun uğradığı zararları, ancak bir tek davranışla giderebiliriz. Türkiye’de Türk’ten başka bir şey düşünmemek! Bunca acıya katlanıp yıkımlara uğradıktan sonra, Türk artık öğrenmiştir ki, bu yurdu yeniden kurmak ve orada mutlu ve özgür yaşayabilmek için egemenliği hiç elden bırakmamak ve evlatlarını Cumhuriyet bayrağı altında, örgütlü ve bilinçli bulundurmak gerekir. …Ulusumuzdaki güçlü karakter, sarsılmaz inanç, ateşli milliyetçilik; ekonomik gelişmeyle gerektiği gibi güçlendirilmelidir. Ekonomik olarak zayıf bir bünye, yoksulluktan, sefaletten kurtulamaz; sosyal ve siyasal felaketlerden yakasını kurtaramaz…
Son sözlerimi, yalnızca ülkemizin gençlerine yöneltmek istiyorum. Gençler! Geleceğe güvenimizi güçlendiren ve sürdüren sizsiniz. Siz almakta olduğunuz eğitimle, bilgiyle, insanlıktaki üstün niteliklerin, yurt sevgisinin, düşünce özgürlüğünün en değerli örneği olacaksınız.
Ey yükselen yeni nesil! Gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz.” …
Mustafa Kemal Atatürk ve tüm Şehitlerimizin ruhları şad olsun. Bu vatan ilelebet payidar olsun!
Banu AVAR, 30 Ağustos 2023